KAZAK TARIH YAZICILIGININ MESELELERİ
Kazakistan Sokan Velihanov Tarih ve Etnoloji Enstitusu Muduru Prof. Dr. Mambet Koygeldi ile Soylesi.
-Bagimsizligimizi kazanmamizin uzerinden biraz zaman gecti. 14-15 sene fazla bir zaman da sayilmaz. Fakat az da olmasa gerek. Bu donem zarfinda, tarihimizi ne derecede tamamlayabildik?
-Boyle bir soruyu sormak kolay, fakat ona cevap vermek, ozellikle tarih biliminin ic dinamiklerini bilen bir uzman icin hic de kolay degildir. Bilimin mevcut butun meselelerin hepsini kapsamasi icin, en azindan onun ic dinamiklerinden haberdar olmak gerekir. 14-15 yil zarfinda, halkimizin en az 3-4 bin yillik tarihinin cozulmemis meselelerini halledecegim demek, elbete, acelecilik olurdu. Ayrica, bu arada sunu da dikkate almamiz lazimdir. Sovyet doneminde, Kazak tarihi incelemelerinde de, bu konuda bir sistem olusturma isinde de epey calismalar yapildi. Bunu kimse inkar edemez. Tarih, bagimsiz bir ilim disiplini olarak, bu donemde tamamen olustu. Gunumuzun onde gelen tarihcileri ile uzmanlari da bu donemin „urunleri“dir. Bu, tarihi gercektir. Gecen asrin 70-80 yillarinda Kazakistan tarihinin cok ciltli kitabi yayinlandi. Bu calisma, kurulusunun 60 yildonumunu kutlayan S. Velihanov Tarih ve Etnoloji Enstitusu tarafindan gerceklestirildi. Diger bir deyisle, Kazak tarihinin bilimsel calismasi bu enstitu bunyesinde dunyaya getirildi. Kazakistan’da bilimsel tarih yaziminin gelismesinde M. Avezov, E. Bekmahanov, P. Vyatkin ve A. Margulan gibi buyuk yeteneklerin payi vardir. Ayrica, Sovyet donemindeki tarih, Leninist Sovyet metodoloji acisindan yazilan tarihti. Oyleyse, Sovyet doneminde yazilan tarihin bazi sayfalarini tekrar gozden gecirmeye ve yorumlamaya mecburuz. Bununla birlikte, bagimsizliga kadar olan tarihimizde incelenmesi yasaklanan, cesitli sebeplerle ihmal edilen konular, olaylar ve tarihi sahsiyetler de vardir. Biz bugun, iste bu meselelerle ugrasiyoruz.
Simdi bizim objektif bilimsel metotlar temelinde kaleme alinan, gecmisi ogrenmeye merak doguran, asiriya kacmadan gercekleri ortaya koymaya calisan cezbedici eserlere ihtiyacimiz vardir. Bu hayatin bir talebidir. Fakat, yeni tarih, yeni metodolojik yontem aniden ortaya cikivermez. Onun icin ne yapmak gerekir? Ilk once, zaman lazim. Zaman icinde yetenekli arastirmacilara endisesiz eser verebilecek sartlari olusturmamiz lazim. Biz, yani idareciler de, tarihciler de milli tarihini ogrenmek isteyen toplumumuzun istegini yerine getirmeliyiz. Bununla birlikte, tarihcilerin yeni neslinin yetistirilmesi meselesini ele almamiz gerekir.
– O zaman cetlerinin tarihini bilmek icin hasret ceken bugunku nesiller, bunu daha kac sene beklemek zorunda? Siz “olmasi gerektigini” soylediginiz yeni nesil tarihciler ortaya cikti mi?
– Dogru soyluyorsunuz. Toplumun son 10-20 yillik tarihimize merak cok buyuk. Bu, neyin tezahurudur? Halk kendi gecmisini ogrenmek istiyor. Sadece bilmek, ogrenmek degil, onu yorumlamak ve boylece yeni manevi asamalari gerceklestirmek istiyor. Sahsim adina bunu „Yeni Manevi Atmosfer“ olarak kabul ediyorum. Ayrica bu ogrenme istiyaki hep boyle kalacak da degildir. Istiyak da yorulur. Bu yuzden, bu acilimi dikkate alarak, yetenekli genclerimize destek olarak onlara maddi destek verme zamani geldi. Bunu nicin soyluyorum? Cunku, bizde genc ilim adamlarinin yeni neslini olusturmak kolay olmamaktadir. Yetenekli gencler, ilmi calismalara yonelmemektedir. Cunku maaslar dusuktur. Onlar maasi yuksek baska alanlara kaymaktadir. Bu bir. Ikincisi, genc tarihcilere dil ogretmek zorunlulugu da vardir. Dogu dillerini, Avrupa dillerini ogrenmeden, yuksek metodoloji ile yazilmis bati literaturunu okumadan bugunku ihtiyaclara cevap verecek eserleri ortaya koyamayiz. Mesela, Fransiz ilim adamlarinin metodolojik ve teorik calismalarini begenerek okuyorum. Onlarin tarihyazim gelenegi farklidir. Cesitli metotlarla incelemeyi daha da arastiran ve gelistiren bir ulke. Iste boyle Bati ulkelerine yetenekli genclerimizi gonderip yetistirmeyi bir tarihci olarak cok istiyorum. „Gelecek“ projesine gore, binlerce genc yurtdisinda tahsil gormektedir. Ben bunlarin arasindan en az 4-5 tane yetenekli Kazak tarihcisinin cikmasini arzu ediyorum. Boylesine yuksek seviyedeki ilmi merkezlerin tecrubelerin ogrenmis genclerimiz olursa, bizdeki tarih ilmi suphesiz yeni bir asamaya gecmis olurdu. Maalesef, bu benim icin hala sadece bir istek olarak kalmaktadir. Tarih ilminde bir diger mesele, ilim ile bilim arasindaki iliskidir. Ben „ilim ile egitim sureci kendi arasinda ortusmelidir“ diyen Cumhurbaskani Nursultan Nazarbayev’i destekliyorum. Gercegi soylemek gerekirse, bugune kadar ilmi arastirma enstituleri ile universitelerin arasinda uyumlu calisma mekanizmasini hala duzene koyamadik. Bu, yetenekli gencleri ilim alemine cekmek icin cok onemlidir.
– «Genc bilim adamlarini cezbedici maaslar yok » dediniz, «onlari yurtdisinda yetistiremiyoruz» dediniz, oyleyse, tarih ilmine devlet tarafindan gerekli destek saglanmiyor mu ? Boyle bir yorum yapabilir miyiz?
– Destek yok diyemem. Cunku, agir ve sikintili gunler yasadik. Bizde tarih ilmini devlet finanse ediyor. Ayrica bu finansin miktari her sene artiyor. Mesela, gecen sene bizim Enstitu’nun butcesi, 36 milyon tenge’den (Kultur Mirasi projesi dahil) fazlaydi. Bu sene bu rakam 46 milyon olacak. “Cin yilliklarindaki Kazak tarihiyle ilgili belge ve materiyallar” adiyla cok ciltli bir eseri yayinlama asamasindayiz. Bunu Cumhurbaskani bizzat takip ediyor ve konuda ozel talimati var. Oyleyse, devlet ilgilenmiyor dersek hatali konusmus oluruz. Fakat, bir sey aciktir ki, herhangi bir ilim dalinin basarili sonuclar vermesi icin para lazimdir. Ilmi arastirmalara devlet tarafindan destek saglanmazsa, onun meyva vermesi zorlasir.
Butun ilim sahalari bitki gibi, her zaman himaye gormek ister. Misal vereyim: dunya genelindeki tecrubeyi dikkate alirsak, koklu tarihi eserler ancak devlet desteginde yazilabilmistir. Mesela, ortacaglarda yazilan « Camiut Tevarih » Fars tarihcisi Resideddin Fazlullah’in kaleminden cikti. O kim? O, bir saray tarihcisidir. Elbette, yaninda bir cok yardimcilari da vardi. Iste bunlar dunyanin ilk genel tarihini yazmaya calisanlardi. Turk halklarinin, onun icinde orta caglardaki Kazak halkinin tarihi de onun icindedir. Bir baska ornek, Rusya tarihini ele alalim. Taa Tatisev’ten itibaren Karamzin, Solovyev ve digerleri, genel olarak Rusya’nin onde gelen tarihcilerinin hepsi devletin himayesinde calistilar. Devamli destek gorduler. Boyle ornekleri cogaltmak mumkundur.
Kazakistan’da ise tarih ilmi, XX asirda dunyaya geldi. Sovyet devrinde de himaye vardi. Fakat devlet tarafindan nasil siparis verilirse, tarih oyle yazildi. Mesela, A. Margulan Kazak halkinin tarihini cok eski devirlerdeki Saka, Hun, Uysin boylariyla iliskili olarak ele alirdi. Sovyet politikasi, onun bu bakisini ters buldu. Bir cok durumda onemsememis, gormemis gibi bir pozisyon takindi. Muhammed Haydar Duvlat ile Kadirali Bey Kosimoglu’nu Kazak tarihcileri olarak telakki ettigi icin « milliyetci » olarak yaftalandi. Kenesari isyanini « milli kurtulus isyani » olarak degerlendiren E. Bekmahanov kovusturmaya ugradi, yargilandi. Boylece bazi gucler, ideolojik merkezler Kazak tarihini baska manada, carpitarak kopuk kopuk gostermeye calistilar. Bu nicin yapildi ? Cunku, Rus tarihinin kendisi IX. Asirda baslamaktadir. Kazak tarihi Uysin devrinden baslarsa, o zaman bu tarih Rus tarihinden de eskilere uzanmis olacakti.
– Halkimizin tarihini simdi hangi devirden baslatiyorsunuz?
– Bizim Enstitu bunyesinde calisan ilim adamlarinin gorusune gore, Kazak milletinin ortaya cikisi M. O. son bin yilda yasayan Saka, Uysin, Hun, Kangli boylarina kadar gitmektedir. Buna bagli olarak, o devirden bu yana gelen halklarin ortak yonlerinin aciga cikarilmasina buyuk caba sarfedilmektedir.
– Saka, Uysin’den laf acilmisken, son zamanlarda Esik’ten bulunan Altin Adam’i Uysin Sehzadesi oldugu yonunde bir gorus ortaya atildi. Bunu saniyorum siz de destekliyorsunuz...
– Yakin zamanlarda, Cin’de yayinlanan “Eski Uysin Ulkesi” isimli bir kitabin tanitim toplantisi yapildi. Bu kitap Kazakistan’in Cin Buyukelciligi’nin istegi uzerine yayinlanmis. Bu kitapta neler var? Dogu Turkistan’daki Tanri daglarindan baslayan Balkas’in kumuna sinen Ile nehrini biliyorsunuz. Bu nehrin asagi kismi ile Kulca’ya kadar olan aralikta yaklasik 700-800 km desek, bu nehrin ote yaninda iki yakasinda 10 binden fazla Uysin obalari mevcut. Ayrica bu sadece Cin topraklarindakiler. Bunlarinin bazilarinin capi 120 m kadar, yuksekligi 10-15 m kadar olmaktadir. Misir piramitlerinden asagi kalmiyorlar. Bu surlari inceleyen Cin tarihcisi ve arkeologlari “bu surlar Uysunlere ait” oldugu gorusune geldiler. Oyleyse, Esik’ten bulunan Altin Adami, bir Uysin Sehzadesi olarak goren yoruma katilmak gerekir.
– Cinli ilim adamlari boyle soylemis diye, hemen ona katilmak ne kadar dogrudur? Ozellikle, sizin gibi tarih iliminin basinda oturan bir kimseye. Zamaninda bilge Kemal Akisev, Altin Adam bizlere Sakalardan kalan miras olarak gostermemis miydi?
– Ben Kemal abimizi anliyorum. Ilmin o devirdeki bulundugu seviye, cesitli ideolojik tutumlar da boyle bir yorumun yapilmasina sevk etti. Sovyet doneminde, Kazak tarihyaziminda cogunlukla Yunan, Roma ve hatta Iran kaynaklarina dayanildi. Sakalar kimlerdir seklinde bir soru ortaya atildiginda, Rusya bilim adamlari onlari „farsca konusan bir halk, bir Hind Avrupa kavmi“ olarak gostermeye calistilar. Bu yuzden 1969-1970 yillarinda bulunan Altin Adam’i Uysin yerine Saka olarak gostermek belli derecede luzumlu gorulmustu. Fakat, buradaki Uysin simdiki Ulu Cuz’un icindeki Uysin boyu degildir. Uysin, bir boylar konfederasyonudur. Simdi Uysin Sehzadesi dersen, bazi kimseler buna geleneksel kabile ve cuz bilinci ile ters bakmaktadir. „Bunlar kendilerine cekiyorlar“ diyorlar. Bu tarihten mahrum olmaktir, cahilliktir; Tarihe kabile ve cuz taraftari olarak bakmak demektir. Kazakistan topraklarinin genel tarihine bakarsaniz, orta caglarda cesitli boy birlikleri tarihi dikkati ceker. Bu ayni zamanda kesintisiz devam eden bir surectir. Bu sebeple ondan korkmak yersizdir. Cin kaynaklarina gelirsek, M.O. 3-2 asirlardaki tarihi devir hakkinda bilgi veren Cin yilliklarina denk gelebilecek kaynak hicbir ulkede yoktur. Butun dunyada bulamazsiniz. Siz bana “Ile nehrinin boyunda Saka devleti yasadi” seklide bir bilgiyi, Yunan, Roma ve Iran kaynaklarindan gosteriniz. Gosteremezsiniz. Cunku oyle bir bilgi yoktur. Ozur dilerim, tarih gercekleri seven bir bilim dalidir. Bu yuzden Altin Adam’i Uysin sehzadesi dememiz cok daha gercekcidir. Buna ilaveten su hususa da dikkatinizi cekmek isterim. Boyle surlarin insasi devlet yapisina, onun ekonomik gucune, toplumun kulturel seviyesine baglidir. Oyleyse, Yedisu bolgesinde M.O. 3-2 asirlarda boyle guclu bir devleti hangi halk kurabilir? Eldeki bilgiler, bu seviyeye ulasan tek boy ve ulus birliginin Uysinler oldugunu gostermektedir.
– Oyleyse, Sakalar Yedisu’da yasamadilar mi? Genel olarak soylersek, Sakalar ile Uysinlerin yasadiklari donemlerin arasinda ne kadar sure var?
– Genel olarak Sakalarin yogun yasadiklari bolge, Sirderya kiyilari ile Aral golu civaridir. Bu cevredeki Sakalar Fars, Yunan, Kir, Dari ve Makedon askerlerine yaptiklari guclu direncleriyle tarihe gectiler. Bu yuzden Sakalarin tarihini bir cok durumda bu bolge ile iliskilendiriyoruz. Fakat Sakalarin kulturu Yedisu’ya kadar ulasti, daha oteye Altaylara kadar yayildi. Yine de „Sakalarin Ile nehri boyunda guclu devlet kurduklari“ hususunda bir bilgi hicbir yerde yok. Aksine, „Uysinlerin guclu devleti“ hakkinda bilgiler var. Onlarin yasadiklari devirlere gelirsek, belirli derecede Sakalar daha once gelir. Yedisu’daki Uysinler, Sakalarin hemen pesinden tarih sahnesine ciktigini soyleyebiliriz. Bununla birlikte bu konuda kesin kes bir seyler soylemek de zor. Cunku bu devirlere ait bilgiler cok az, cok kit. En zengin bilginin Cin yilliklarinda muhafaza edildigini yukarida ifade etmistim. Bunlar da bize Sakalar ile Uysinler arasindaki iliskiler konusunda cok az bilgi vermektedir. Sadece Uysinler Yedisu’ya yerlestiklerinde, Sakalarin kalintilarinin, onlarin arasinda eriyip gittigini soylemektedir.
– Ile boyundaki Uysin surlarini Cinli bilim adamlarinin inceledigini ifade ettiniz. Ne dusunuyorsunuz, toprak altindakileri bilen komsularimiz, o surlari kazdiktan sonra bazilarini alip gizlemis olabilirler mi?
– Bu surlari Cinli bilim adamlari XX asrin basinda incelemeye basladi. Fakat, kazi calismalarinin ele alinmasi ise XX asrin ikinci yarisina denk gelmektedir. Kayit altina alinan 10 bin surdan ne kadarinin kazildigini bilmiyoruz. Fakat bir seyi ifade etmeliyiz ki, Cinli bilim adamlari, ozellikle Cin Ilimler Akademisinin Urumci Subesi Uysin surlarina bir cok kereler inceleme gezisi duzenlediler. Buna ragmen, bu gezilerin hicbir materyali hala yayinlanmadi.
– Bunun gizli siyasi amaci olabilir mi?
– Bu konuda bir sey soyleyemem.
– Artik berilere gelsek, Kazak devletinin olusmasinda yeni bilgiler var mi?
– Var. Biz eskiden Kazak devletinin tarihini Janibek ile Kerey’in Ebulhayir ulusundan ayrilmasi (XV asir) ile iliskilendiriyorduk. Son bilgiler, bu yoruma elestirel gozle bakmamizi mecbur ediyor. Son arastirmalara bakilirsa, Kazak devletinin tarihinin XV asirdaki Kazak Hanligindan daha once basladigini goruyoruz. Kazak Hanlarinin basi Urus Han. Urus Han’in Kazak Hanlari sulalesinin temelini attigini Rus arastirmacilari da, Kazak tarihcileri de kabul etmektedir. Onun Ak Orda tahtina oturmasi ise 1368’dir. Kadirali Bey Kosimoglu isminde bir tarihcimiz vardir. Kadirali bu devri iyi bilmektedir. O „Janibek ile Kerey ceddinin Ulusunu yonetmeye geldi“ demektedir. Ceddinin Ulusu dedigi, Ak Orda’dir. Bu yuzden, Kazak devletinin tarihini 1368’den baslatmak ve Janibek ile Kerey’in ulusunu Kazak devletinin devami demek dogrudur.
...
– Tesekkurler.
Soylesiyi yapan Sansizbay Okenuli, Aykin Gazetesi (Almati-Kazakistan), 9 Subat 2006,
-Bagimsizligimizi kazanmamizin uzerinden biraz zaman gecti. 14-15 sene fazla bir zaman da sayilmaz. Fakat az da olmasa gerek. Bu donem zarfinda, tarihimizi ne derecede tamamlayabildik?
-Boyle bir soruyu sormak kolay, fakat ona cevap vermek, ozellikle tarih biliminin ic dinamiklerini bilen bir uzman icin hic de kolay degildir. Bilimin mevcut butun meselelerin hepsini kapsamasi icin, en azindan onun ic dinamiklerinden haberdar olmak gerekir. 14-15 yil zarfinda, halkimizin en az 3-4 bin yillik tarihinin cozulmemis meselelerini halledecegim demek, elbete, acelecilik olurdu. Ayrica, bu arada sunu da dikkate almamiz lazimdir. Sovyet doneminde, Kazak tarihi incelemelerinde de, bu konuda bir sistem olusturma isinde de epey calismalar yapildi. Bunu kimse inkar edemez. Tarih, bagimsiz bir ilim disiplini olarak, bu donemde tamamen olustu. Gunumuzun onde gelen tarihcileri ile uzmanlari da bu donemin „urunleri“dir. Bu, tarihi gercektir. Gecen asrin 70-80 yillarinda Kazakistan tarihinin cok ciltli kitabi yayinlandi. Bu calisma, kurulusunun 60 yildonumunu kutlayan S. Velihanov Tarih ve Etnoloji Enstitusu tarafindan gerceklestirildi. Diger bir deyisle, Kazak tarihinin bilimsel calismasi bu enstitu bunyesinde dunyaya getirildi. Kazakistan’da bilimsel tarih yaziminin gelismesinde M. Avezov, E. Bekmahanov, P. Vyatkin ve A. Margulan gibi buyuk yeteneklerin payi vardir. Ayrica, Sovyet donemindeki tarih, Leninist Sovyet metodoloji acisindan yazilan tarihti. Oyleyse, Sovyet doneminde yazilan tarihin bazi sayfalarini tekrar gozden gecirmeye ve yorumlamaya mecburuz. Bununla birlikte, bagimsizliga kadar olan tarihimizde incelenmesi yasaklanan, cesitli sebeplerle ihmal edilen konular, olaylar ve tarihi sahsiyetler de vardir. Biz bugun, iste bu meselelerle ugrasiyoruz.
Simdi bizim objektif bilimsel metotlar temelinde kaleme alinan, gecmisi ogrenmeye merak doguran, asiriya kacmadan gercekleri ortaya koymaya calisan cezbedici eserlere ihtiyacimiz vardir. Bu hayatin bir talebidir. Fakat, yeni tarih, yeni metodolojik yontem aniden ortaya cikivermez. Onun icin ne yapmak gerekir? Ilk once, zaman lazim. Zaman icinde yetenekli arastirmacilara endisesiz eser verebilecek sartlari olusturmamiz lazim. Biz, yani idareciler de, tarihciler de milli tarihini ogrenmek isteyen toplumumuzun istegini yerine getirmeliyiz. Bununla birlikte, tarihcilerin yeni neslinin yetistirilmesi meselesini ele almamiz gerekir.
– O zaman cetlerinin tarihini bilmek icin hasret ceken bugunku nesiller, bunu daha kac sene beklemek zorunda? Siz “olmasi gerektigini” soylediginiz yeni nesil tarihciler ortaya cikti mi?
– Dogru soyluyorsunuz. Toplumun son 10-20 yillik tarihimize merak cok buyuk. Bu, neyin tezahurudur? Halk kendi gecmisini ogrenmek istiyor. Sadece bilmek, ogrenmek degil, onu yorumlamak ve boylece yeni manevi asamalari gerceklestirmek istiyor. Sahsim adina bunu „Yeni Manevi Atmosfer“ olarak kabul ediyorum. Ayrica bu ogrenme istiyaki hep boyle kalacak da degildir. Istiyak da yorulur. Bu yuzden, bu acilimi dikkate alarak, yetenekli genclerimize destek olarak onlara maddi destek verme zamani geldi. Bunu nicin soyluyorum? Cunku, bizde genc ilim adamlarinin yeni neslini olusturmak kolay olmamaktadir. Yetenekli gencler, ilmi calismalara yonelmemektedir. Cunku maaslar dusuktur. Onlar maasi yuksek baska alanlara kaymaktadir. Bu bir. Ikincisi, genc tarihcilere dil ogretmek zorunlulugu da vardir. Dogu dillerini, Avrupa dillerini ogrenmeden, yuksek metodoloji ile yazilmis bati literaturunu okumadan bugunku ihtiyaclara cevap verecek eserleri ortaya koyamayiz. Mesela, Fransiz ilim adamlarinin metodolojik ve teorik calismalarini begenerek okuyorum. Onlarin tarihyazim gelenegi farklidir. Cesitli metotlarla incelemeyi daha da arastiran ve gelistiren bir ulke. Iste boyle Bati ulkelerine yetenekli genclerimizi gonderip yetistirmeyi bir tarihci olarak cok istiyorum. „Gelecek“ projesine gore, binlerce genc yurtdisinda tahsil gormektedir. Ben bunlarin arasindan en az 4-5 tane yetenekli Kazak tarihcisinin cikmasini arzu ediyorum. Boylesine yuksek seviyedeki ilmi merkezlerin tecrubelerin ogrenmis genclerimiz olursa, bizdeki tarih ilmi suphesiz yeni bir asamaya gecmis olurdu. Maalesef, bu benim icin hala sadece bir istek olarak kalmaktadir. Tarih ilminde bir diger mesele, ilim ile bilim arasindaki iliskidir. Ben „ilim ile egitim sureci kendi arasinda ortusmelidir“ diyen Cumhurbaskani Nursultan Nazarbayev’i destekliyorum. Gercegi soylemek gerekirse, bugune kadar ilmi arastirma enstituleri ile universitelerin arasinda uyumlu calisma mekanizmasini hala duzene koyamadik. Bu, yetenekli gencleri ilim alemine cekmek icin cok onemlidir.
– «Genc bilim adamlarini cezbedici maaslar yok » dediniz, «onlari yurtdisinda yetistiremiyoruz» dediniz, oyleyse, tarih ilmine devlet tarafindan gerekli destek saglanmiyor mu ? Boyle bir yorum yapabilir miyiz?
– Destek yok diyemem. Cunku, agir ve sikintili gunler yasadik. Bizde tarih ilmini devlet finanse ediyor. Ayrica bu finansin miktari her sene artiyor. Mesela, gecen sene bizim Enstitu’nun butcesi, 36 milyon tenge’den (Kultur Mirasi projesi dahil) fazlaydi. Bu sene bu rakam 46 milyon olacak. “Cin yilliklarindaki Kazak tarihiyle ilgili belge ve materiyallar” adiyla cok ciltli bir eseri yayinlama asamasindayiz. Bunu Cumhurbaskani bizzat takip ediyor ve konuda ozel talimati var. Oyleyse, devlet ilgilenmiyor dersek hatali konusmus oluruz. Fakat, bir sey aciktir ki, herhangi bir ilim dalinin basarili sonuclar vermesi icin para lazimdir. Ilmi arastirmalara devlet tarafindan destek saglanmazsa, onun meyva vermesi zorlasir.
Butun ilim sahalari bitki gibi, her zaman himaye gormek ister. Misal vereyim: dunya genelindeki tecrubeyi dikkate alirsak, koklu tarihi eserler ancak devlet desteginde yazilabilmistir. Mesela, ortacaglarda yazilan « Camiut Tevarih » Fars tarihcisi Resideddin Fazlullah’in kaleminden cikti. O kim? O, bir saray tarihcisidir. Elbette, yaninda bir cok yardimcilari da vardi. Iste bunlar dunyanin ilk genel tarihini yazmaya calisanlardi. Turk halklarinin, onun icinde orta caglardaki Kazak halkinin tarihi de onun icindedir. Bir baska ornek, Rusya tarihini ele alalim. Taa Tatisev’ten itibaren Karamzin, Solovyev ve digerleri, genel olarak Rusya’nin onde gelen tarihcilerinin hepsi devletin himayesinde calistilar. Devamli destek gorduler. Boyle ornekleri cogaltmak mumkundur.
Kazakistan’da ise tarih ilmi, XX asirda dunyaya geldi. Sovyet devrinde de himaye vardi. Fakat devlet tarafindan nasil siparis verilirse, tarih oyle yazildi. Mesela, A. Margulan Kazak halkinin tarihini cok eski devirlerdeki Saka, Hun, Uysin boylariyla iliskili olarak ele alirdi. Sovyet politikasi, onun bu bakisini ters buldu. Bir cok durumda onemsememis, gormemis gibi bir pozisyon takindi. Muhammed Haydar Duvlat ile Kadirali Bey Kosimoglu’nu Kazak tarihcileri olarak telakki ettigi icin « milliyetci » olarak yaftalandi. Kenesari isyanini « milli kurtulus isyani » olarak degerlendiren E. Bekmahanov kovusturmaya ugradi, yargilandi. Boylece bazi gucler, ideolojik merkezler Kazak tarihini baska manada, carpitarak kopuk kopuk gostermeye calistilar. Bu nicin yapildi ? Cunku, Rus tarihinin kendisi IX. Asirda baslamaktadir. Kazak tarihi Uysin devrinden baslarsa, o zaman bu tarih Rus tarihinden de eskilere uzanmis olacakti.
– Halkimizin tarihini simdi hangi devirden baslatiyorsunuz?
– Bizim Enstitu bunyesinde calisan ilim adamlarinin gorusune gore, Kazak milletinin ortaya cikisi M. O. son bin yilda yasayan Saka, Uysin, Hun, Kangli boylarina kadar gitmektedir. Buna bagli olarak, o devirden bu yana gelen halklarin ortak yonlerinin aciga cikarilmasina buyuk caba sarfedilmektedir.
– Saka, Uysin’den laf acilmisken, son zamanlarda Esik’ten bulunan Altin Adam’i Uysin Sehzadesi oldugu yonunde bir gorus ortaya atildi. Bunu saniyorum siz de destekliyorsunuz...
– Yakin zamanlarda, Cin’de yayinlanan “Eski Uysin Ulkesi” isimli bir kitabin tanitim toplantisi yapildi. Bu kitap Kazakistan’in Cin Buyukelciligi’nin istegi uzerine yayinlanmis. Bu kitapta neler var? Dogu Turkistan’daki Tanri daglarindan baslayan Balkas’in kumuna sinen Ile nehrini biliyorsunuz. Bu nehrin asagi kismi ile Kulca’ya kadar olan aralikta yaklasik 700-800 km desek, bu nehrin ote yaninda iki yakasinda 10 binden fazla Uysin obalari mevcut. Ayrica bu sadece Cin topraklarindakiler. Bunlarinin bazilarinin capi 120 m kadar, yuksekligi 10-15 m kadar olmaktadir. Misir piramitlerinden asagi kalmiyorlar. Bu surlari inceleyen Cin tarihcisi ve arkeologlari “bu surlar Uysunlere ait” oldugu gorusune geldiler. Oyleyse, Esik’ten bulunan Altin Adami, bir Uysin Sehzadesi olarak goren yoruma katilmak gerekir.
– Cinli ilim adamlari boyle soylemis diye, hemen ona katilmak ne kadar dogrudur? Ozellikle, sizin gibi tarih iliminin basinda oturan bir kimseye. Zamaninda bilge Kemal Akisev, Altin Adam bizlere Sakalardan kalan miras olarak gostermemis miydi?
– Ben Kemal abimizi anliyorum. Ilmin o devirdeki bulundugu seviye, cesitli ideolojik tutumlar da boyle bir yorumun yapilmasina sevk etti. Sovyet doneminde, Kazak tarihyaziminda cogunlukla Yunan, Roma ve hatta Iran kaynaklarina dayanildi. Sakalar kimlerdir seklinde bir soru ortaya atildiginda, Rusya bilim adamlari onlari „farsca konusan bir halk, bir Hind Avrupa kavmi“ olarak gostermeye calistilar. Bu yuzden 1969-1970 yillarinda bulunan Altin Adam’i Uysin yerine Saka olarak gostermek belli derecede luzumlu gorulmustu. Fakat, buradaki Uysin simdiki Ulu Cuz’un icindeki Uysin boyu degildir. Uysin, bir boylar konfederasyonudur. Simdi Uysin Sehzadesi dersen, bazi kimseler buna geleneksel kabile ve cuz bilinci ile ters bakmaktadir. „Bunlar kendilerine cekiyorlar“ diyorlar. Bu tarihten mahrum olmaktir, cahilliktir; Tarihe kabile ve cuz taraftari olarak bakmak demektir. Kazakistan topraklarinin genel tarihine bakarsaniz, orta caglarda cesitli boy birlikleri tarihi dikkati ceker. Bu ayni zamanda kesintisiz devam eden bir surectir. Bu sebeple ondan korkmak yersizdir. Cin kaynaklarina gelirsek, M.O. 3-2 asirlardaki tarihi devir hakkinda bilgi veren Cin yilliklarina denk gelebilecek kaynak hicbir ulkede yoktur. Butun dunyada bulamazsiniz. Siz bana “Ile nehrinin boyunda Saka devleti yasadi” seklide bir bilgiyi, Yunan, Roma ve Iran kaynaklarindan gosteriniz. Gosteremezsiniz. Cunku oyle bir bilgi yoktur. Ozur dilerim, tarih gercekleri seven bir bilim dalidir. Bu yuzden Altin Adam’i Uysin sehzadesi dememiz cok daha gercekcidir. Buna ilaveten su hususa da dikkatinizi cekmek isterim. Boyle surlarin insasi devlet yapisina, onun ekonomik gucune, toplumun kulturel seviyesine baglidir. Oyleyse, Yedisu bolgesinde M.O. 3-2 asirlarda boyle guclu bir devleti hangi halk kurabilir? Eldeki bilgiler, bu seviyeye ulasan tek boy ve ulus birliginin Uysinler oldugunu gostermektedir.
– Oyleyse, Sakalar Yedisu’da yasamadilar mi? Genel olarak soylersek, Sakalar ile Uysinlerin yasadiklari donemlerin arasinda ne kadar sure var?
– Genel olarak Sakalarin yogun yasadiklari bolge, Sirderya kiyilari ile Aral golu civaridir. Bu cevredeki Sakalar Fars, Yunan, Kir, Dari ve Makedon askerlerine yaptiklari guclu direncleriyle tarihe gectiler. Bu yuzden Sakalarin tarihini bir cok durumda bu bolge ile iliskilendiriyoruz. Fakat Sakalarin kulturu Yedisu’ya kadar ulasti, daha oteye Altaylara kadar yayildi. Yine de „Sakalarin Ile nehri boyunda guclu devlet kurduklari“ hususunda bir bilgi hicbir yerde yok. Aksine, „Uysinlerin guclu devleti“ hakkinda bilgiler var. Onlarin yasadiklari devirlere gelirsek, belirli derecede Sakalar daha once gelir. Yedisu’daki Uysinler, Sakalarin hemen pesinden tarih sahnesine ciktigini soyleyebiliriz. Bununla birlikte bu konuda kesin kes bir seyler soylemek de zor. Cunku bu devirlere ait bilgiler cok az, cok kit. En zengin bilginin Cin yilliklarinda muhafaza edildigini yukarida ifade etmistim. Bunlar da bize Sakalar ile Uysinler arasindaki iliskiler konusunda cok az bilgi vermektedir. Sadece Uysinler Yedisu’ya yerlestiklerinde, Sakalarin kalintilarinin, onlarin arasinda eriyip gittigini soylemektedir.
– Ile boyundaki Uysin surlarini Cinli bilim adamlarinin inceledigini ifade ettiniz. Ne dusunuyorsunuz, toprak altindakileri bilen komsularimiz, o surlari kazdiktan sonra bazilarini alip gizlemis olabilirler mi?
– Bu surlari Cinli bilim adamlari XX asrin basinda incelemeye basladi. Fakat, kazi calismalarinin ele alinmasi ise XX asrin ikinci yarisina denk gelmektedir. Kayit altina alinan 10 bin surdan ne kadarinin kazildigini bilmiyoruz. Fakat bir seyi ifade etmeliyiz ki, Cinli bilim adamlari, ozellikle Cin Ilimler Akademisinin Urumci Subesi Uysin surlarina bir cok kereler inceleme gezisi duzenlediler. Buna ragmen, bu gezilerin hicbir materyali hala yayinlanmadi.
– Bunun gizli siyasi amaci olabilir mi?
– Bu konuda bir sey soyleyemem.
– Artik berilere gelsek, Kazak devletinin olusmasinda yeni bilgiler var mi?
– Var. Biz eskiden Kazak devletinin tarihini Janibek ile Kerey’in Ebulhayir ulusundan ayrilmasi (XV asir) ile iliskilendiriyorduk. Son bilgiler, bu yoruma elestirel gozle bakmamizi mecbur ediyor. Son arastirmalara bakilirsa, Kazak devletinin tarihinin XV asirdaki Kazak Hanligindan daha once basladigini goruyoruz. Kazak Hanlarinin basi Urus Han. Urus Han’in Kazak Hanlari sulalesinin temelini attigini Rus arastirmacilari da, Kazak tarihcileri de kabul etmektedir. Onun Ak Orda tahtina oturmasi ise 1368’dir. Kadirali Bey Kosimoglu isminde bir tarihcimiz vardir. Kadirali bu devri iyi bilmektedir. O „Janibek ile Kerey ceddinin Ulusunu yonetmeye geldi“ demektedir. Ceddinin Ulusu dedigi, Ak Orda’dir. Bu yuzden, Kazak devletinin tarihini 1368’den baslatmak ve Janibek ile Kerey’in ulusunu Kazak devletinin devami demek dogrudur.
...
– Tesekkurler.
Soylesiyi yapan Sansizbay Okenuli, Aykin Gazetesi (Almati-Kazakistan), 9 Subat 2006,
0 Comments:
Post a Comment
<< Home